3 Eylül 2018 Pazartesi

Hayat



Düğünler için altın almak zorlaştı. Pahalanıyor. Altını artık sadece düğünler için alıyoruz. Geçen marketten patates, soğan, peynir, çay aldım, altmış lira ödeyip çıktım. Şu Çaykur sarı olanı seviyorum o da hep artıyor fiyatı.

Kasadaki kıza sular nerde dedim, suyum daha gelmedi, dedi, sütler nerde dedim, sütüm daha gelmedi, dedi. Henüz gelmemiş dağıtım. Yumurtalar da yok. Yumurtalıklarım daha gelmedi, dedi. Farkında olmadan, sonra fark ettik ve kahkaha attık. Ay çok terbiyesiziz, diyerek.

Sıcak ama insan yine de boğazını üşütebiliyor. Biraz hava değişimi olunca hastalanabiliyoruz. Grip olmasam bile azıcık üşütsem hemen gözüm falan şişiyor. Bu yüz göz şişmesi de bir gelenek bende.

Akşam evde otururken yan odadan ses geldi, gittim bir şey bulamadım, ses yine geldi ama, galiba balkondan geldi tıkırtı, bir şey göremedim, balkon kapısını kapattım. Sonra da odaların ışığını açık bıraktım, izlemediğim halde maç açtım, sesini açtım.

Çizim sehpası yaptım, boyalarım hazır duruyor hep. Kore dizilerinde hep bir anne sorunu oluyor, çocuklar anneleri ile sorun yaşıyor, bir de kardeşlerin arasında birisi kötü ve kıskanç oluyor.

Bir oyun var, pc oyunu, kalede uyanıyorsun, hiçbir şey hatırlamıyorsun, karanlıkta panik atak geçiriyorsun, hep ışık olmalı, labirent gibi kale, oradan çıkmaya çalışıyorsun. Rüyalarıma benziyor.

Yan komşu gece birde yüksek ses müzik dinliyordu, beş altı kişi toplanmışlar herhalde, müzikler aynı türden de gitmiyor. Bir de bazen durduk yere bağırıyorlar ya da gülüyorlardı, sinir oldum. İlk başta dedim belki küçük çocuklar bir de kutlama yapıyorlarsa bi sakin olayım dedim ama hiç durmadılar iki saat boyunca. Ben de duvara vurdum önce nineler gibi. Duvara geri vurup dalga geçtiler ve devam ettiler. Yarım saat sonra da susmayı başardılar. İnsanların kederinin doktoru zamandır işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder