10 Eylül 2018 Pazartesi

Rum



Yıllar önce aldığım ama kaybettiğim altın kolyeyi sürpriz bir şekilde buldum. Çamaşır makinesinin içinden çıktı. Zinciri kaybolmamıştı. Kolye kaybolmuştu. Makinenin kapağındaki lastiğin içine girmiş. Gözüme hiç çarpmamıştı yıllardır.

Dedim artık bunu kullanmayım, satayım. Gittim Kapalıçarşı’ya, girdim bir kuyumcuya. Kuyumcuyla konuşurken dükkanda bir de anne kız vardı. Anne otuzbeş yaşındaymış, kızı da onbeş yaşında. Anne gencecik yani.

Kuyumcu kahve getirtti hepimize. Bir yandan alışveriş bir yandan da sohbet ettik. Anne kızın hikayesi çok hoştu. Yunanlı bir anne kız. Annenin adı Katerina imiş, kızının adı da Theodora.

Katerina, Atina civarındaki bir kasabada yaşıyormuş. Kadın, uzun boylu, yeşil gözlü, çok hoş güzel bir kadın, irice görünümlü. 15.5 yaşında evlenmiş, görücü usulü ile, hem de bir Türk ile, orada yaşayan bir Türk ailesinin oğlu ile.

Bir süre sonra İstanbul’a gelmişler. Adam, bir restoran açmış. Ekonomik durumları iyi imiş. Kadın, aileden Rum Ortodoks, orada babanın dini geçerli oluyor, annesi örneğin Katolik imiş. Katerina, İstanbul’da bu kiliseye gidiyor. Theodora da aynı şekilde. Ancak baba Türk tabii, normalde babanın ait olduğu kuruma gidilir. Yani camiye gitmesi lazım ama demek ki Theodora kendini Yunanlı hissediyor.

Theodora da Allahtan gelen demek bu arada. Katerina’nın Yunanistan’da yedi kardeşi daha var, hepsi de yine Rum Ortodoks kilisesine giden.

Theodora’nın tek şikayeti ise restoran işleten babasını çok az görebilmesiydi.

9 Eylül 2018 Pazar

İzgören Kitapları



Ahmet Şerif İzgören

Uçan Halı Babam

İzgören Yayınları

Yazarın genel çizgisinin dışında olan bu kitabı belki de kitaplarının arasında en güzeli. Çünkü bu kitap bir anı kitabı ve babasını anlatıyor. Babasının geçmişi, ailesi, yazarın annesiyle tanışması, yazarın doğuşu ve ailenin genişlemesi. Fotoğraflarla da zenginleşen kitabı okumak keyifli ve duygulu. Günümüze dek geliyor kitap. Anı kitabı sevenlere. Not:3/4

Moks

Elma Yayınları

Kitabın özelliği, sevmezseniz iade edebilirsiniz ve ücreti ödenir, diyor, ne zaman isterseniz diye belirtilmiş. İş, bilgi, iletişim, kurumsallaşma gibi konularda önerilerde bulunuyor ve yerel ve dünya çapında örnekler de var. Konuyu sevenlere. Not:2/4

Süpermen ve Uğur Böceği

Elma Yayınları

Sevimli bir kitap. İçinde yaşamdan kesitler var. Hayatımızın içinden sıradan insanların sıradan olmayan yaşamları. Erdemli durumlar, kararlar. Yani, ders gibi olan olaylar. Hafif bir kitap. Kısa hayat öykülerini sevenlere. Not:2/4

8 Eylül 2018 Cumartesi

Yeryüzüne Dayanabilmek İçin




Tezer Özlü

YKY

Tezer Özlü, edebiyatımızın en iyilerinden ve ayrıca Sevim Burak, Sevgi Soysal, Leyla Erbil, Nazlı Eray, Tomris Uyar gibi kendine en özgü yazarlardan.

Çok fazla eseri yok çünkü hayatı hastalıkla geçmiş. Yine büyük yazarlarımızdan Demir Özlü’nün kardeşi. Kısa hayatında birkaç kitap yazabilmiş. Türkçe de Almanca da yazıyor. Almanca’dan dilimize çevrilen kitabı var.

Çocukluğun Son Geceleri, Yaşamın Ucuna Yolculuk gibi iki çok iyi romanı var. Eski Bahçe Eski Sevgi, Kalanlar, Zaman Dışı Yaşam, Leyla Erbil’e Mektuplar gibi birçoğu ölümünden sonra basılan kitapları da bulunmakta. Ayrıca, Ferit Edgü’ye Mektuplar da daha sonra basılan kitaplarından.

Kendisi 1950 kuşağı denilen kuşaktan. Ferit Edgü, Sezer Duru, Bilge Karasu gibi. Genelde kişisel diyebileceğimiz bir stili var. Kafka ve Oğuz Atay gibi.

Bu kitabında bir zamanlar dergilere yazdığı sanat yazıları yer alıyor. Kafka, Sevgi Soysal, Almanca yazanlar, Zweig, Herzog, film festivalleri, yazar Peter Weiss üzerine yazılar, edebiyat ödülleri, sinema yazıları. Yazılar, zamanında Milliyet Sanat, Gösteri gibi dergilerde yayınlanmış.

Özlü’nün kurgu dışı yaşamını ve düşüncelerini öğrenmek için iyi kitap. Almanca ve Türkçe düşünüp yazan yazarın edebiyat ve sanat bilgisi, görüşleri elbette çok güçlü.

Ama ilk kez okuyacaklar, onu okumaya romanlarından başlasın.

Not:3/4

7 Eylül 2018 Cuma

Momo




Michael Ende

Pegasus Yayınları

Tüm zamanların en iyi çocuk romanlarından. Pal Sokağı, Küçük Prens, Pippi Uzunçorap gibi en iyiler arasında ilk beşe giren romanlardan. Bir çocuk romanı olsa da büyüklere daha faydalı. Bir küçük kız büyüklere ders veriyor çünkü. Onlara zamanı öğretiyor.

Kitabın ana konusu zaman. Zamanı iyi kullanmak isteyen, verimli kullanmak isteyen bizlerin düştüğü durum. Bunu Momo adlı minik bir kız yoluyla anlatıyor bize.

Momo, bir şehrin kıyısındaki tiyatro harabelerinde yaşayan kimsesiz bir kız. Oraya nasıl geldiği belli değil. Zamanla çevredeki insanlar onu keşfediyor ve gelip onunla zaman geçiriyor. Momo, iyi bir dinleyici. Herkesi dinliyor. Dinlediği için de herkes mutlu.

Bir süre sonra duman adamlar adlı bir grup ortaya çıkıyor. Kendilerine zaman tasarrufçusu diyorlar. Bu insanlar şehir halkını etkiliyor ve herkes hızlı bir yaşam sürüyor, zaman, başarı ve para peşinde koşuyorlar.

Momo’nun çevresinde kimse kalmıyor ve o da yalnız kaldığı için bu zaman sorununu çözmek istiyor. Hora Usta adlı bir zaman ustası ve bir kaplumbağa ile zamanı yine yavaşlatmanın yollarını arıyor.

Roman, ikinci bölümde biraz fantastik romana dönüşüyor. Ancak bu fantastik öğe yine zamanın önemini anlatmak için bir araç sadece.

Sonuçta, zamanı yavaş yaşamayı anlatan önemli bir roman. Ne kadar yavaş yaşarsan o kadar ileri gidersin, zamandan tasarruf etmek istedikçe zaman kaybediyoruz, gibi anlamlı sözler de var.

Kaçırılmaması gereken, defalarca okunması gereken bir başyapıt.

Not:4/4

6 Eylül 2018 Perşembe

Bloglardan Seçmeler



G.Srı

Sevgili şirin arkadaşımız bir kitap hediye etkinliği düzenledi. Kitap hediye edecek yani. Katılın işte.


Beyda

Sevgili Beyda da kitap çekilişi yapıyoooo.


Oğluyla birlikte düzenlediği blog keşif etkinliği de devam ediyoooo.


Öğretmen Kedi

Aramıza yeni katılan arkadaşımız çok tatlı anlatıyor. Okul, yurt, bölümü ve başka konulardaaa.


Miray

Yepisyeni arkadaşımız çok şirin ve okudukça güldüğüm bir yazıyla aramıza katıldıııı.


Süveyda

İki kızkardeşin açtığı yeni bir blog daha aramızdaa. Öncelikle diziler, kitaplar, filmler üzerine yazsalar daaa diğer konular da var, tarifler gibii.


Kozmetik Psikolojisi

Çanta hediye ediyooooo psikolog arkadaşımııız.


The İpekk

Şirinlerimizden İpek kahve ile ilgili nefis bir yazı yazdıııı.


Uyuşuk Hayalperest

Çook eskilerden olan arkadaşımızın son iki yazısı çokoş. Kurbağa ve kek üzerine yazılar.


Pınar Çobanoğlu

Kirpiklerimi Nasıl Uzattım? adlı yazısı keyifliii.


Titania'nın Çöplüğü

O artık iyice eskilerden olduuu. Ara vermişti bir süre ama şimdi yine bizimle, iyi de yazar zaten.


5 Eylül 2018 Çarşamba

Karmen



Mahallede birkaç binayı yıktılar, kentsel dönüşüm mü ne varmış. Her taraf kaya oldu, moloz oldu. Ortalık savaş sonrası gibi, distopya gibi. Yıkıntılar içindeyiz. Yani şimdi Afrin’den bir özel harekat askeri gelse, bizim sokağa baksa, burada yabancılık çekmiyorum, burası da bizim Afrin gibi der. Ben de diyorum ki, burada yıkıntılar içinde bir konser verilsin. Afrin Rock Festivali, Afrock, kaya moloz festivali, yıkıntılar arasında konser. Kentsel dönüşüm festivali.

Sabah bakınca pencereden, bu sabaha beni böyle başlatmaya kimsenin hakkı yok, diye düşündüm. Bir de yıkarken internet kablolarına da zarar vermişler, net bir gidip bir geliyor. Yani hiç net değil. Net net değil, mahalle mahalle değil. Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Hiçbir şey de hiçbir şey değil zaten. Zaten bile zaten değil. Hani sorarlar ya, müdür müdür müdür? Müdür acaba gerçekten müdür müdür ki, yoksa başkan mıdır?

Sokakta komşularla yıkıntılar hakkında ve yıkıntılar arasında konuşurken biz yıkılmamıştık. Ayakta konuşuyorduk. Bizi yıkamadılar diye kahkaha attık. Evler yıkılsın ama biz yıkılmayalım diyorduk. Eh sohbet ederken laf lafı açtı. Hazır dinleyecek insan bulmuşken bir teyze anlatmaya başladı. Konuşması gelmiş olmalı.

Teyzenin akrabası, bir gemi kaptanı imiş. İstanbul’daki gemilerden birinde. Kaptan Türk tabii. Kaptanın bir arkadaşı varmış. Rus. Rus’unda bir kızkardeşi var. Kadının kocası ölmüş ve bir de kızı varmış. Bu kadın, o gün abisi bizim kaptanın yanına gideceğini söylediği için kaptanın gemisine geliyor, abisini görmeye. Bizim kaptan kadına anında aşık oluyor. Rus’a söylüyor bunu. Rus da kızkardeşine söylüyor. O kadın da, demiş ki, bu kaptan eski kocama benziyor, ölmüş kocama, tamam onunla evlenirim demiş ve evlenmişler. Rus kızın adı Karmen’miş. Ne güzel isim.

4 Eylül 2018 Salı

Günler



Baş örtüsü için iğne kullanırlar ya, iğneler ortalıkta oldu mu, kutunun içinde olmadı mı, mesela bazen lavaboya bırakırlar iğne kutusunu aynaya bakarken, o zaman aynaya yaklaşamam, sivri şeyler, iğneler korkunç geliyor bana. Ama aşı iğnelerinden ürkmem.

Bir dolu dizi izleyince not almak lazım, hangi dizi bu hafta Türkçeye çevrildi diye. Ekrana not kağıdı açmak lazım.

Rüyamda İstanbul’da sokaklarda dolaşmıştım, metal madde patlıyordu, zehirli gaz yayılıyordu, İstanbul’da sonradan oldu bu olay gerçekten de, fabrikadan zehirli gaz yayılmış, insanlar evlerinden çıkamamış, zehirlenmemek için. Rüyamda ben de evden çıkmayın diyordum. Şaşırdım haberi görünce, ne kadar da benziyor diye.

İnsan beyni ve hafızası değişik. Bazen şey olur ya hani fotoğraflara bakarız ve anlatılanlar olur fotoğraflarla ilgili sonra onları biz yaşadık sanırız. Annemizin düğününü hatırlamak gibi. Ben küçükken annemin babamla düğününde olduğumu sanırdım öyle hatırlardım, fotoğraflara baka baka.

Aquapark canım çekiyor herhalde. Rüyamda aquaparkta bir köpeği kurtardım, boğuluyordu az daha. Başkalarını da kurtardım, aquaparka yağmur yağdı, havuzlar taştı, yüzme bilmeyenler vardı.

Bir kitap varmış. Hayatı Anlama Kılavuzu galiba adı. Paketli, almadan önce içini açamıyorsunmuş. İlk sayfasında kılavuz sensin yazıyormuş. Geriye kalan bütün sayfalar boşmuş. Bir de pahalıymış. Alanlar hayal kırıklığına uğramış olmalı. Ben de acaba insanları anlama sanatı diye böyle bir kitap mı çıkarsam.

Laptopu kapatmaya üşeniyorum. Açık kalıyor gece ama sıcakta şarj uyarı veriyor, yakında bozulabilir diyor. Belki sıcak değil de nemdendir.

New York’u çevirirken New York diye bırakıyorlar, Niyork demiyorlar ama Pamukkale’yi çevirirken Cotton Castle diyorlar, tuhaf. Yani şimdi Eskişehir’i old city diye mi çevireceğiz, her şehirde bir old city, yani eski şehir var.

Rüyamda asansör durdu, çıkamadım. Sonra, kahve içerken kafede, denize sıfır kafe, birden iki metrelik dalgalar geldi üstüme, insanlar yüzmeye başladı. Ben de kahvemle suyun üstüne durdum. Dalgaların içleri görülüyordu, yeşil mavi. Bir de uzaylı vardı dalgaların arasında. Yosun gibiydi, el kadar boyu vardı. Su uzaylısıymış o. Yosun yeşili ama dikkatle bakarsan gözlerini görebiliyorsun. Dünyaya istilaya gelenlerin öncüsüymüş filan. Sonra sular çekildi, uzaylı geldi masama oturdu, kahve içtik. Ya dedim ya şimdi beni zehirlerse.  Yeni kahveyi önce ona içirdim.

3 Eylül 2018 Pazartesi

Hayat



Düğünler için altın almak zorlaştı. Pahalanıyor. Altını artık sadece düğünler için alıyoruz. Geçen marketten patates, soğan, peynir, çay aldım, altmış lira ödeyip çıktım. Şu Çaykur sarı olanı seviyorum o da hep artıyor fiyatı.

Kasadaki kıza sular nerde dedim, suyum daha gelmedi, dedi, sütler nerde dedim, sütüm daha gelmedi, dedi. Henüz gelmemiş dağıtım. Yumurtalar da yok. Yumurtalıklarım daha gelmedi, dedi. Farkında olmadan, sonra fark ettik ve kahkaha attık. Ay çok terbiyesiziz, diyerek.

Sıcak ama insan yine de boğazını üşütebiliyor. Biraz hava değişimi olunca hastalanabiliyoruz. Grip olmasam bile azıcık üşütsem hemen gözüm falan şişiyor. Bu yüz göz şişmesi de bir gelenek bende.

Akşam evde otururken yan odadan ses geldi, gittim bir şey bulamadım, ses yine geldi ama, galiba balkondan geldi tıkırtı, bir şey göremedim, balkon kapısını kapattım. Sonra da odaların ışığını açık bıraktım, izlemediğim halde maç açtım, sesini açtım.

Çizim sehpası yaptım, boyalarım hazır duruyor hep. Kore dizilerinde hep bir anne sorunu oluyor, çocuklar anneleri ile sorun yaşıyor, bir de kardeşlerin arasında birisi kötü ve kıskanç oluyor.

Bir oyun var, pc oyunu, kalede uyanıyorsun, hiçbir şey hatırlamıyorsun, karanlıkta panik atak geçiriyorsun, hep ışık olmalı, labirent gibi kale, oradan çıkmaya çalışıyorsun. Rüyalarıma benziyor.

Yan komşu gece birde yüksek ses müzik dinliyordu, beş altı kişi toplanmışlar herhalde, müzikler aynı türden de gitmiyor. Bir de bazen durduk yere bağırıyorlar ya da gülüyorlardı, sinir oldum. İlk başta dedim belki küçük çocuklar bir de kutlama yapıyorlarsa bi sakin olayım dedim ama hiç durmadılar iki saat boyunca. Ben de duvara vurdum önce nineler gibi. Duvara geri vurup dalga geçtiler ve devam ettiler. Yarım saat sonra da susmayı başardılar. İnsanların kederinin doktoru zamandır işte.

2 Eylül 2018 Pazar

OA ve Olive




Biraz doğaüstü biraz bilimkurgu ve ilginç, değişik bir dizi. İzlediğimiz hiçbir diziye benzemeyen.

Özgünlüğü, yazar ve yönetmenlerden geliyor. Brit Marling ve Zal Batmanglij ikilisinin yazıp yönettiği dizide bu ikilinin hep yaptığı gibi Brit Marling başrolde. Bu ikili birlikte çalıştıkları yönetmen Mike Cahill ile birlikte kendilerine özgü bir sinema evreni oluşturdular.

Bu grubun dikkate değer filmleri var. Gizli Oyun, Sesimin Etkisi, Başka Bir Dünya, Kök gibi. Hepsi izlenir.  Bu grup genellikle doğaüstü, gizem, inançlar, tutkular, mezhepler, ayinler, tarikatlar ve benzeri konularda film çekiyor.

OA da fazlasıyla değişik, zor, pür dikkat izlenmesi gereken şaşırtıcı bir dizi. Anlamak hiç de kolay değil. Yazar ve yönetmen bunu bilinçli yapıyor. Konu, sonu, her şeyi açık dizinin. Bize kalıyor sonuç. Hatta izlediklerimizin hepsi birer kandırmaca bile olabilir. Belki de hepsi yalandı, hayaldi. Veya hasta bir beyinden çıktı hepsi. Veya tümüyle gerçekti.

Dizi, ölümden dönenler üzerine kurulu. Ölüme yaklaşıp da ölmeyenler bir araya geliyor ve ölecek insanları kurtarmaya çabalıyor. Acaba insanlardan melek olabilir mi? Melekler, ölümün geldiğini hissedip ölecek olanlara yardım edebilirler mi?

Ufak bir kız bir gün bir kaza geçirir. Ölmez ama kör olur. Bir süre sonra da kaybolur. Yedi yıl sonra döner ailesine ama gözleri görüyordur. Yedi yıl boyunca neler olmuştur kızın hayatında? Ailesine dönüşü bir başlangıçtır ama neyin başlangıcı?

Dizinin başı, olayların gelişimi, ileri geri gidişler ve tüyler ürpertici bir sonu var. Başı da ortası da sonu da hiç beklenmedik. Garip bir dizi ancak çok etkileyici. Ayrıca dizinin son on dakikası büyüleyici.

Bu arada bir de anlıyoruz ki insanları ancak kalp ve dans kurtarabilir.

Mükemmel dizi arayanlara.




Olive Kitteridge

Başrolde Fargo’nun unutulmaz oyuncusu, Üç Billboard filminden de bildiğimiz Frances McDormand var. O, Meryl Streep, Julianne Moore tarzı oyunculardan, yani karakter oyuncusu. Bu dizide de her zamanki kusursuz oyunuyla keyif veriyor bize.

Olive, bir matematik öğretmeni, biraz huysuz, sert, problemli, sinirli, depresif ama aynı zamanda iyi öğretmen, iyi insan. Sertlikle kendini saklıyor. Düşüncesiz gibi gösterse de kendini yufka.

Eşi ise pamuk gibi, papatya gibi, yumuşak, anlayışlı. Eşini de seviyor. Bu ikisi çok didişiyor ancak birbirlerine düşkünler. Öyle evli çiftler vardır ya. Hep kavga ederler ama severler de, birbirlerine özen gösterirler.

Yaşadıkları yer de Olive gibi huysuz biraz, mutsuz herkes. Sanki herkes zorla yaşıyormuş gibi. Olive’ın eşi belki de en mutlu insan yöredeki.

Dizi, bu ikisinin yaşam boyu hayatını gösteriyor bize. Birlikte yaşlanıyorlar. Kasabanın diğer insanları, bu ikilinin akrabaları, çocukları, bu ikili ve çevresi.

Dizi, bildiğimiz İngiliz klasikleri havasında. Bir olay yok, sadece doğal, sıradan insan yaşamı var.

Aksiyon olmasa da çok insancıl.


1 Eylül 2018 Cumartesi

Müzik Seçkisi 16


Gene Pitney-24 Hours from Tulsa
Saad Lamjarred-Casablanca
50 Cent-Candy Shop ft. Olivia
Cihan Mürtezaoğlu-Sen Banasın
Gary Jules-Mad World
Ikon-Killing Me
Sedef Sebüktekin-Sen İstersin
Son Feci Bisiklet-Bu Kız Beni Sever
Ghazal Shakeri-Sen Geceyi Ben İse Mumu
Olöf Arnalds-Eg Umvef Hjarta Mitt
Nova Norda/Canozan-Boşver
Miley Cyrus-Jolene
Melek Mosso-Arzular Arsız
Can Ozan-Delirmiyorsan
Aleyna Tilki-Yalnız Çiçek
Hayko Cepkin-Ölüyorum
Ceylan Ertem-Odalarda Işıksızım
Imagine Dragons-Natural
Barış Manço-Hemşerim Memleket Nire
Burcu Güneş-Minnet Eylemem

veee

Sevda Ateşi-Şiir (Fatofotan ve Berika'nın Günlüğü)

Reşat Nuri ve Tess



Yeşil Gece

Reşat Nuri Güntekin

İnkılap ve Aka Yayınevi

Yazarın, Cumhuriyetin kuruluşu zamanlarını anlatan romanı. Cumhuriyetçilerle Cumhuriyet öncesini yaşayanların çatışmasını anlatıyor. Toplum ikiye bölünmüş gibi.

Şahin adlı bir öğretmenin hayatını okuyoruz. Kendisi yoksul ve İstanbul’da. Önce medreseye girer, dini eğitim alır. Ancak sonra öğretmen okuluna gidip öğretmen olur. Dini bilgisi de olan bir öğretmen.

Daha sonra bir ilçeye tayin olur. Orada, yeni yönetim ile eski yönetim taraftarları arasında kalır. Bir anlamda ilericilerle tutucular arasında. İlçede birçok olay olur.

Daha sonra ise Yunanlıların işgali gelir ve Kurtuluş Savaşı. Şahin, tekrar ilçesine döner ve toplum yine ikiye bölünmüş durumdadır.

O dönemleri anlamak için okunur.

Not:3/4




Bir Sırrım Var

Tess Gerritsen

Doğan Kitap

Yazarın yine bir Rizzoli-Isles ikilisi romanı. Dizi filmi de olan bu ikili yazarın en sevilen kahramanları.

Cinayetler ve cinayetlerin üzerindeki işaretler. Olaylar ilerledikçe cinayetlerin geçmişteki sırlara bağlandığını görüyoruz. Geçmişteki taciz olayları bugünün cinayetlerini getiriyor. Ortaya çıkarılması hiç de hoş olmayan gerçekler. Rizzoli-Isles yine çözüyor. Tess ve bu ikiliyi sevenler keyifle okuyacaklardır. Not:3/4