2 Nisan 2018 Pazartesi

Belkıs



Bahar bayramı, nevruz, paskalya, ortalık hareketli ne zamandır, kermesler de var. Canlandı çevremiz.

Hayat böyle renklenince insanın rüyaları da renkleniyor tabii. Rüyalar önemli. Rüya görmeyi seven biri olarak bu gece neler göreceğim derim hep uykudan önce. Rüyalar da migren gibi. Yani, insanın en yakın arkadaşı. Migren kötü bir arkadaş ama rüyalar iyi arkadaş. Hiçbir zaman ilişkinin bitmeyeceği bir arkadaş. Rüya kapanı kullanmamak lazım ki gece hayatımız eğlenceli olsun.

Rüyalarda gezmek kolay. Uçmak kolay. Hiç bilmediğin, görmediğin yerlere gitmek. Bilinçaltı işte. Gündelik yaşamda bilinçten çok bilinçaltıyla yaşıyormuşuz zaten. Bilinç belki diyor ki, git bir Assos’a biraz doğa gör deniz gör. Ama gece rüyada, bende olduğu gibi, Assos yerine insan Diyarbakır’a gidebiliyor.

Ben de kendimi Saba Melikesi Belkıs ile gördüm, birlikte dereye giriyorduk. Oralarda Çermik varmış. Belkıs oradaki bir derede yüzünü yıkıyormuş. Çünkü yüzü yaralı. Derenin suyu yaralara iyi geliyormuş. Belgeselden aklımda kalmış olmalı. Çermik çayı, Haburman Çayı, Sinan Çayı.

Belkıs ile, onun iyileşmesinden sonra, birlikte Gelincik Dağı’na çıktık. Dağda taş olmuş insanların heykelleri vardı. Bir efsaneye göre, kızın biri gelin olacak, gelin konvoyu dağın önünden ilerliyor. Konvoydaki bir kadının yanındaki çocuk altına yapınca kadıncağız çocuğun altını temizleyecek bir kağıt veya bez bulamamış ve poposunu ekmekle temizlemiş. Bunun üstüne bütün konvoy taş olmuş.

Dağdan sonra Belkıs ile gezerken yollarda, hadi Belkıs dedim bak paskalya var, hemen bir kiliseye gidelim, Belkıs dedi ki en yakın kilise bir saat uzaklıkta. Of dedim yaaa, o bir saat şimdi yollarda dört saat gibi gelir insana. E sen alışık değilsin buralara, ben yürümeye alışığım, nolcak ben o yolu göbeğimi kaşıya kaşıya giderim, dedi o da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder